Karın yağdığını görünce…


Bugün sabah, apartman kapısından dışarıya adımımı atar atmaz elmacık kemiklerimi ve şakaklarımı sızlatan bir rüzgârla karşılaşmıştım. Rüzgârın, soğuğun şiddetini bir misli daha artırdığını aklımdan geçirmiştim ki kızım benden önce “Bugün hava çok soğuk baba” dediğinde yalnızca gülümsemiştim. Kampüse yaklaşırken ince ince kar yağdığını görmüş, sonra fazlalaştığını ve az da olsa yollarda birikmeye başladığını görünce de galiba meteorolojinin söylediği kar geliyor sanmıştım. Ama kısa bir süre sonra kar yağışı kesildi ve birikenler de eridi. Ve ortada yalnızca insanın kemiklerini sızlatan Konya’nın meşhur ayazı kaldı…

Kar’ı ilk olarak nerede gördüğümü ve kaç yaşımda olduğumu hatırlamıyorum. Çok kar yağan yerlerde çocukluğu geçenler bunu çok fazla hatırlamazlar. Ama karı on beş yaşında görenler o günü kolay kolay unutmazlar. Çok sevdiğim bir arkadaşımı hatırladım şimdi. Yatılı okulda öğrenciydik, bir Cumartesi akşamıydı ve kar yağmaya başlamıştı. Bu durum bizler için çok olağan bir hal olsa da biraz sonra okulun bahçesinde birinin karlarla yuvarlandığını görünce şaşırmıştım. Karanlıktan kim olduğunu tam seçemeyince bahçeye çıkıp yanına gittiğimde hiç kar görmemiş arkadaşım olduğunu görmüştüm. Hasta olacağını söylediğimde klasik Türk cevabı vermişti. Tahmin etmişsinizdir. Ama dediği gibi olmadı ve iki gün sonra ateşler içerisinde kaldı ve yanlış hatırlamıyorsam sabah akşam on adet penisilin iğnesi yaptırarak iyileşebildi. Karın yağışını ilk defa görmekten dolayı mı yoksa iğnelerin acısından dolayı mı bilmem o günleri hep hatırlar ve biz de ona sorarız arada bir…

Kar yağarken ve sonrasında hayatı en zor olanlar başlarını sokacak bir yeri olmayanlarındır. Sıcak bir yeri olmayanların hali nicedir diye çoğumuzun aklına gelir de bir şeyler yapar mıyız çok da bilmem. Ya onların yerinde biz de olsaydık, yenilerin moda tabiriyle empati yaparsak ne olur ki? İnanıyorum ki çok şeyler yapanlar vardır.  Çünkü biz öyle bir milletiz ki çok kar yağdığında yiyecek bir şey bulamayacak vahşi hayvanlar için bile dağlık, tepelik yerlere et atıp onların beslenebilmesi için ferman yayınlayan sultanlarımız olmuş. Muhakkak ki devlet bir şeyler yapacak, ama biz de elimizden geldiğince, bütçemizin erdiğince çevremizde bulunanlara yardım etmeliyiz.  İnsanlar birbirlerine yardım ettikçe, birbirlerine dayandıkça hayat daha da anlam kazanıyor.

Uzun yıllar önce, şimdilerde nerede olduğunu bilemediğim ve aklımın bir köşesinde hep duran bir arkadaşımla yaklaşık bir buçuk saat otobüs beklemiştik. Soğuk bir aralık günü vakit akşamüstüydü ve her yerde kar vardı ama kar, kar olmaktan çıkmış havanın soğuğundan dolayı buz olmuştu sanki. Üzerine bastığımızda ayağımız kayıyordu. Soğuktan mütevellit en son ayaklarımı hissetmemeye başlamıştım ki otobüs gelmişti ve az da olsa yanan kaloriferiyle bir nebze ısınabilmiştik. Ümit ediyorum ki o arkadaşım bu yazıyı okur ve o günü hatırlar…  Artık eskisi gibi kar yağmıyor zaten Konya’ya. Sadece geçen yıl sonradan sonraya yağdı ve hem de iyi yağdı. Unuttuğumu zannettiğim çocukluğumu hatırlattı bana o kadar kar yağması. Çocukluğumda kar yağması ile ilgili hatırladığım en güzel şey karın çok yağmasını istemekti. Kar yağmaya başladı mı daha çok yağsın diye dua ettiğimi bile hatırlıyorum. Çocukluk işte kar çok yağarsa okul tatil olur diye beklemek.  Asıl mevzu kar yağarken perdeyi açmak, gürül gürül yanan sıcak sobanın yanına oturup lapa lapa kar yağışını izleyerek keyif yapmak. Tabii bu arada ne kadar evin içinde olsanız da kat kat giyinilecek, olmazsa olmaz ayağınızda yün çorap da olacak. Anacığımın üç numara örgü şişiyle elinde ördüğü yün kazaklar da giyilmiş olacak. Odadan dışarı çıkıp tekrar girdiğiniz zaman üşüyen ellerinizi ısıtmak için sobanın üzerindeki güğüm veya ibriğe önce sıcaklığını anlamak için parmak uçlarıyla dokunmak suretiyle normal sıcaklığında olduğuna emin olduğunuzda avuç içlerinizi yavaşça sürerek ısıtacaksınız. Çünkü ritüeli tamamlamak lâzım… Bu yazdıklarımı sobalı evde oturan çocuklar hâlâ yaşıyorlar, sayıları çok fazla kalmasa da. Ya kaloriferli evlerde oturan çocuklar, onların sobalı evlerde oda kapılarının neden dolayı kapalı tutulduğunu anlamaları için daha uzun yıllar var önlerinde!!!

Bu yazıyı daha da uzatmayayım isterseniz. Belki çocukluğunuzun kışlarından bir nebze de olsa hatırınıza gelmiştir. Sezai KARAKOÇ’un 1953’te yazdığı meşhur “Kar Şiiri” ile bu yazıyı da nihayetlendireyim. Bana çok farklı şeyleri anlattı, bakalım sizler neleri anlayacaksınız.

Selam ve muhabbetlerimle…     

KAR ŞİİRİ
Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın

Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın

Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip gider
Her affın içinde bir intikam gelip gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın

Ben bu şiiri yazdım aşkın çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder