Çıkmaz Gözümün Nuru Gözün Didelerimden…


Çocukluğumda en sevmediğim cümleler, genellikle yaşı benden büyük olanların “biz çocukken” diye başladıkları cümlelerdi. Nedense içten içe bir yadırgama hisseder ama yine de sesimi çıkarmazdım. Yılların hızla geçtiğini, değer yargıları ve hayatın fütursuzca farklılaştığını, benim de bu kelimeleri kullanmaya başladığımı fark ettiğim zamanlar sanırım şairin yolun yarısı dediği yaş sınırını geçtiğim zamanlara tekabül eder. İnsan, bazı şeyleri zamanı geldiğinde yaşıyor galiba, her şey için geçerli olmasa da…

Geçenlerde arabayla işe giderken radyoda dinleyecek bir kanal arıyordum ki kulağıma güzel olduğunu düşündüğüm bir tını geldi. Nihavend bir eser zannettim ilk önce ama yeni dönem bir pop şarkısı olduğunu anlamam birkaç saniyemi aldı. Merak edip yarım dakika kadar dinledim. Yalnızca yarım dakika dayanabildim çünkü duyduğum üç mısra şarkı sözünün birbiriyle ilgisiz ve anlamsız bir halde olması ve arkasından müziğin kafama çivi çakılıyormuş gibi bir hale dönüşmesi beni başka bir radyo kanalı bulmaya yöneltti. Bu arada kendi kendime söylenmeyi de ihmal etmedim tabii ki. Benim gençliğimde Barış Manço, Sezen AKSU ve diğer sanatçılar vardı ama onlar hiçte böyle değildi. Şarkılarının hem sözleri anlamlı olur hem de müzik kaliteleri çok yüksek olurdu.

Böyle söylenirken bir yandan da kültürümüzün temel taşlarından birisi olan musikimiz geçti aklımdan. Hangi akla hizmet milletimize dayatılan halk ve sanat müziği söylemlerini de düşündüm bu sırada. Milletimizin çoğu şey gibi çok farkında olmadıklarından birisi de musikimizdir aslında. Musikimizin iki farklı formunu yani türkü ve şarkıyı halk ve sanat diye ayırmak bence musikimize ihanettir. Hangi formunu severseniz sevin Türk Musikisi sonsuz bir deryadır benim için. Gerek türkülerin gerekse de şarkıların müzik yapısı yanında insanımızı derin düşüncelere götürebilen sözleri vardır ki özenle seçilmiş kelimelerden oluşması açısından da ehemmiyetlidir. Milletimizin ruh inceliği müziğimize fazlasıyla yansımıştır. İnsanların müzik zevkinin tartışılmaması genel geçer bir kaidedir ve bu yüzden insanlar hoşuna giden her türlü müziği dinleyebilir. Popüler olanlar da dahil herkes için bu kural geçerlidir. Yalnız beste ile sözlerin uyumlu ve anlamlı olmasının kesinlikle göz ardı edilmemesi gerekir.

Benim çocukluğumda şimdiki zamanın aksine çok eski zamanlardan kalan incelikle önce en güzel yazılmış şiirler seçilir ve ondan sonra besteleri olurdu ki musikiyle birlikte insanların aklına o güzel mısralar da yerleşirdi. Geçen hafta bir arkadaşım özellikle gençlerin dinledikleri müzik parçalarının önce nakarat kısımlarının bilgisayarla oluşturulduğunu sonra da bu besteye uygun sözlerin uydurulduğunu, bu yüzden de anlamsız cümleler içerdiğini söylemişti ki o an dehşete kapılmıştım. Aklımdan sözlerini şiir olarak bildiğim bazı eserler geçti birden ve bu yazıyı yazmaya da o anda karar verdim. Sözlerinin bir kısmını hatırladığım bu eserlerden bazılarından öğrendiklerimi de sizlerle paylaşayım istedim ki bazılarını sizler zaten biliyorsunuzdur.

Mesela “Dönülmez Akşamın Ufkundayım” cümlesiyle başlayan şarkı aslında Yahya Kemal’in “Rindlerin Akşamı” isimli şiiridir. İlk mısrası “Her yer karanlık” olan Makber Şarkısı ise Abdülhak Hamid TARHAN’ın kaybettiği eşi için yazdığı meşhur şiirinin bestelenmiş halidir. Benim gençliğimde insanlar müzik dinlerken aynı zamanda; Sevgilisini aklından çıkaramadığından geceleri yatamayıp, bu fikri başından atamayanların her bir dertten yaman saydıkları ayrılığı, Ala gözlüsünden ayrı gecelerin uzun olduğunu, hasretlerin ayrılıkla başlayıp, yanan yüreklerin sessizce ağladığını, Saatlerin hüzünlere bölündüğünü, ayrılıkla sevginin beraber olduğunu, iki damla yaşın her şeye şahit olduğunu, Yıldızların yücelerden kayarken, renklerin geceden sıyrıldığı, yüreklerin inceden sızladığında sevgilinin düşünüldüğünü, Kalbe dolan o ilk bakışın, sevda ile ilk uyanışın, yıllar geçse de o bir ismin hiç unutulmayacağını, Sevdiğini son bir kez olsun yakından görmek için kurban olunduğu takdirde dağların yol verdiğini ve geçilebildiğini, ayrıca bu şarkının melodisinin duyulmasıyla aynı zamanda sevdiğinin hatırına gelindiğini, gülünce güllerin açılıp, bülbüllerin sevgiliyi söylediğini, Gamze gamze gülüp, göğsüne alıverince ikinci baharın geldiğini, Acılardan arta  bakışların kaldığını, gözlerdeki buğuların ise günbatımı bulutlar olduğunu, Yar gelirken ayakları toz olmasın diye küçelere(sokaklara) su serpenlerin olduğunu, Sevgiliyi annesi bile okşasa sevenin bağrının kan olduğunu, Beni düşünme derken beni aklından çıkarma ama yalnızca kendine iyi bak temennisinin dolaylı anlamını da şarkılardan öğreniyorlardı, belki de öğrendikleri daha da çoktu…


İnsanlar duygularını, özlemlerini, beklentilerini, söylemek isteyip de söyleyemediklerini, kaybettiklerini, yitirdiklerini, yandıklarını, yakıldıklarını, sevdiklerini, kavuştuklarını, kavuşamadıklarını, dünyalarını ve akla gelebilecek birçok şeyi şarkılarda ve türkülerde de söylerler. Birbirini göremeyen, görse bile konuşamayan, konuşsa bile söyleyemeyen, söylese bile anlatamayan, anlatsa bile anlaşılamayan, anlaşılsa bile kabul gören-görmeyen hisler hep şarkıların, türkülerin sözlerindedir. Bu açıdan bakıldığında da sözler çok ehemmiyete haizdir.  Aşağıda bağlantı adresini de belirttiğim Mehmet Hafid Bey’in güftesini yazdığı, Büyük Sanatçı Bimen ŞEN’in bestelediği Hüzzam Makamındaki şarkının ilk beyitindeki;
“Dil-hun olurum yad-ı cemalinle senin ben,
Çıkmaz gözümün nuru gözün didelerimden”
sözlerinin kim için yazıldığı bilinmez ama bugün “Senin yüzünü hatırlarken, seni anarken gönlüm kan ağlar, gözümün nuru olan gözün çıkmaz gözlerimden” anlamına geldiğini bilen âşıkların hissettikleri duyguların derinliği takdire şayandır… Benim sesim, söylediklerim, yazdıklarım doğrudan sana ulaşamasa da sen bunları bir biçimde duyduğunda, okuduğunda gönlüne dokunsun kabîlinden…  Dinlerken neler düşüneceksiniz neler…
Selamlarımla…

http://www.youtube.com/watch?v=ILGQoHmMHqc

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder