Kars’a Dair…

Kars Kalesi
2010 yılının 28 Ekim günü Sağlık Bakanlığınca yapılan kura sonucunda Kars’a tayinimin çıktığını öğrenmiştim.  O an yanımda bulunan iş arkadaşlarımın bir kısmı bu atamayla ilgili temennilerde bulunuyorlardı. Birkaç arkadaşımın gidip gitmeyeceğim hususunda tereddüt ettiğimi düşündüklerini tavırlarından anlamıştım. Birisi sonunda dayanamamış ve “Şimdi Konya’yı bırakıp da Kars’a gideceksin, öyle mi?” demişti hayretler içerisinde. Ses tonundan iyi niyetler içeren bu soru cümlesi karşısında tebessüm etmiş ve sorusunu cevaplamıştım.  “Evet gideceğim.”  Demiştim “Allah izin verirse” diye de tamamlamıştım. Arkası arkasına sorular gelmişti sonrasında da. Çok uzak olmasından, soğuk olmasına, küçük bir yer olmasından, Ermenistan sınırında olduğuna kadar bir yığın değişik sebepler içeren sorulardı bunlar. Gideceğim diyordum çünkü bir sınav sonucunda atanmıştım ve her şeyi bilerek sınava girmiştim. Çok iyi biliyordum ki bayağı uzaktı ama orası da vatanımızın bir parçasıydı. Ben gitmezsem, öbürü gitmezse kim giderdi oraya? Ayağınla basabildiğin yer yurdundu, gitmediğin yer yurdun olur muydu hiç?   Gidecektim, çalışmam gereken süreyi doldurduktan sonrası Allah kerim demiştim. Bu süre içerisinde en büyük problem ailem ve dostlarımdan ayrı kalmak zorunda olmamdı. Onu da izinlerimi parçalı olarak kullanmak suretiyle çözmeyi planlamıştım. Konya’dan ayrılmam hayatımın büyük bir bölümünü burada yaşadığım için oldukça zor olacaktı. Ailem buradaydı, dostlarım buradaydı, hasılı kelam Konya bambaşka bir diyardı. Ama beni çeken bir şeyler vardı Kars’ta ismini koyamadığım…
Kars Kalesinden Şehre Bakış
Her şeye rağmen tayin kararımın geldiği Aralık ayında Konya’daki görevimden ayrılmış ve hiç kimseyi tanımadığım serhat şehri Kars’a gitmiştim. Havaalanında uçaktan inmiş bir taksi ile önceden telefonla yer ayırttığım misafirhaneye gitmiştim. Hem her yer hem de herkes yabancıydı bana. İnsanın bilmediği bir yerde herhangi bir yere gidebilmesi için ne kadar çok soru sorduğunu o an yaşayarak anladım. Kısa bir dolmuş yolculuğu ve arkasından beş dakikalık bir yürüyüşten sonra yeni görev yapacağım kuruma gelmiştim. Resmi prosedürlerin tamamlanması fazla vaktimi almamıştı ama akşam çok çabuk olmuştu. O gün havanın çok erken saatlerde karardığını görmüştüm.  Akşam kaldığım yere gitmek sabah gelmekten çok daha kolay olmuştu. Ertesi gün görev yerimdeki yeni mesai arkadaşlarımla da tanışmaya başlamıştım artık. Bu arada Kars’ı da öğrenmeye çalışıyordum. Şehrin bugün bulunduğu yer Rus işgali zamanında yapılmış bölümüydü. Eski taş binaların bulunduğu düz sokaklardan oluşuyordu bu kısım. Bu sokakların 3-4 tanesi cadde olarak isimlendirilmişti. Buralar diğerlerine göre daha genişti. Cadde veya sokağın bir ucundan baktığınızda şayet tepe yoksa sonunu görebiliyordunuz ve birbirleriyle kesişiyorlardı. Bu durum şehri öğrenmeyi kolaylaştırıyordu.  Bugün Kars’a ilk gittiğim günü hatırlamaya çalışırken Kars’a gitmek için verdiğim kararın son yıllardaki en iyi kararlarımdan birisi olduğu kanısına vardım. Sonra da bir yazı yazmak bu yazıda Kars’ta tanıdığım dostlarımdan isimlerini belirtmeden bahsetmek bu suretle de hem onları hayırla yad etmek hem de Kars’ı biraz anlatmak istedim. İsimlerini yazmasam da onlar bu yazıyı okuduklarında kendilerinin olduğunu bileceklerini ümit ediyorum.
Hasan Harakanî Türbesi
Kars’ta bulunduğum süre içerisinde bir çok yerini öğrenmeye çalıştım. Dolaştıkça ve Kars’la ilgili bazı kaynakları da okudukça şaşkınlığım o kadar arttı ki izah etmek kolay değil. İlk gittiğim yer Kars Kalesinin aşağı tarafında olan Ebul Hasan Harakâni Hazretlerinin türbesi idi. Kars yakınlarındaki Yahnı Dağı civarında Bizanslılarla Selçuklular arasında yapılan savaşta yaralanarak şehid olan bu büyük zatın türbesinden sonra Kars Kalesine çıkmış, şehre yukarıdan bakmıştım. Ardından Ermenilerin işgal yıllarında Kars’ın ileri gelen Türklerinden yüzden fazla kişiyi anlaşma yapmak üzere çağırdıktan sonra yakarak şehid ettikleri Ulu Camiye gitmiştim. Orada yanan insanların yağları eriyerek taşlara işlemiş ama birkaç sene önce restore edilirken bu kısımlar bilerek mi bilmeden mi sıvanarak kapatılmış. Mihrabındaki yağ lekelerinin çok küçük bir kısmı görülebiliyor. İnsanın içinin sızlamaması içten değil. Kars’ın küçük ve şartları zor bir şehir olmasına rağmen muhteşem bir potansiyeli olduğunu o gün anlamıştım. Sonrasında bütün ilçelerine, sayısı yüzden fazla köyüne gittim. Neden gittim sorusunun cevabı kısaca oraya çalışmaya gitmiş olmam şeklinde olacaktır. Başarılı olup olmadığım hususu benim değil yapmaya çalıştıklarımı değerlendireceklerin vereceği karara bağlıdır. Bir şeyler yapmak için gayret göstermek de zannımca ehemmiyetlidir.
Manuçehr Camii
Kars’ın istenilen seviyede değerlendirilmediğini düşündüğüm muhteşem tarihi ve turistik potansiyeli olduğu kanaatindeyim. Saymaya kalkılsa sayfalar dolusu eser çıkar karşımıza. Yalnız Kars’ı bakımsız ve düzenli olmayan bir halde görmek beni ziyadesiyle müteessir etti. Kars’ta Ani Şehri Harabeleri var ki bu şehri fethetmek için Alparslan ordusuyla uzun süre uğraşmış. Burası öyle büyük bir yermiş ki o dönemde Doğu Roma İmparatorluğunun İstanbul’dan sonra en büyük şehriymiş. Tarihi İpek Yolu da buradan geçiyormuş. Bir Cumartesi günü sabah gidip neredeyse akşama kadar gezmeyi tamamlayamamıştık. Anadolu’da Türkler tarafından yapılan ilk Cami de bu harabeler içerisindeki Manuçehr Camisiymiş. İki dostumla gitmiştik oraya, biri yakın bir tarihte tayin olması sebebiyle Kars’tan ayrılmış öbürü ise galiba hala Kars’ta görev yapıyor. Ani’ye giderken yol üzerindeki Subatan Şehitliğini söylemeyi unuttum ki Ermenilerce yapılan zulümleri ve sonrasındaki katliamı hatırlamak bile yürek sızlatıcı. En son yapılan toplu mezar kazısında 600’den fazla kişiye ait kemik parçaları bulunmuş.
Allahu Ekber Dağları Şehitliği(Sarıkamış)
Mayıs ayının sonlarına doğru denetlemeye giderken aynı günde birden fazla iklim yaşamıştık. Şehirden çıkarken hava günlük güneşlikti. 15-20 km gidince daha da açılmış ama sonrasında yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmur durduğunda bir köy yolundan geçiyorduk ki arabamız çamura saplanmış ve bu yüzden geriye dönmek zorunda kalmıştık. Sonrasında Sarıkamış’a gitmiştik ve orada da kar yağmıştı üzerimize. Sarıkamış deyince insanın aklına Allahu Ekber Dağları gelir ki o an o dağlar karşımızda duruyordu. Şehid Enver Paşa’yı ve Sarıkamış’ta şehid olanları düşünmüştüm işte o an içim sızlayarak. Kimsenin doğru dürüst bir şey araştırmadan Enver Paşa’nın sırtına yüklediği bir suç gibi görünür durur Sarıkamış... Aslında harekat planlarına uymayan Paşalardan, Karadeniz’de teçhizat getirirken batırılan gemilerden bahseden olmaz. Başka bir ilden gelip hala Kars’ta görev yapan dostum o günü hatırlayacaktır umarım. Kars’taki bazı aydın insanlarla tanışmamı sağlayan, muhabbet meclislerine beni de götüren dostumu da unutmadım bu arada…
Karlı ve soğuk Kars günlerinde böğürtlenli meyve çayı veya buna benzer karışık ve değişik çaylar içtiğimiz arkadaşlarım vardı. Tabii bu arada edebiyattan, tarihe, sanattan, günlük olayların tahliline kadar değişik konular hakkında da muhabbet ederdik. Çok fazla bir süre geçmeden bana  “Abi” diye hitap edecek kadar kıymet vermişler, yaptıkları sosyal aktivitelere beni de dahil etmişlerdi. İşlerini çok özenli bir biçimde yapan kardeşlerimi ve ayrıca kim sorarsa sorsun sorulan bütün sorulara en ince ayrıntısına kadar açıklama getiren bilgili dostumu da unutmadım bu arada. Ayrıldığım gün yediğimiz öğle yemeğini ve o yemekte bulunanları da bugün gibi hatırlıyorum. Kars’a ilk geldiğimden itibaren beni kardeşleri gibi görüp bu şekilde davrandıkları için onlara ne kadar minnet duysam azdır.
Kars’taki ilk günümde birlikte öğle yemeği yediğim, sonra bana kısaca Kars’ı öğreten, ayrılmadan bir önceki akşam birlikte yemek yediğimiz Kars’ın özü sözü bir, çalışkan, yerli Türkmen ve Azeri Türk’ü kardeşlerimi de söylemeden geçmeyeceğim bu arada. Onlar da kendilerini bileceklerdir. 

Bir Cumartesi günü sabah erkenden Doğubayazıt’a gitmiştim. Daha doğrusu Kars’ta görev yapan bir kardeşimin arabasıyla önce Iğdır’a sonra da haşmetli Ağrı Dağının yanından geçerek İshak Paşa Sarayını görmeye gitmiştik. Tarih ve samimiyet dolu güzel bir gün yaşamıştık o gün. O kardeşim hala Kars’ta ve umarım iyidir.
Kars’ta çok memnun olmadığım bir hal vardı ama bu çok da Kars’a özgü bir durum değildi. Anadolu’nun genelinde yemek kültürü genel olarak etten yapılan ve içine et konulan yemeklere dayanmakta. Kars’lı bir kardeşim et olmayan yemek yediklerinde doymadıklarını söylemişti gülerek. Misafirlerine etsiz yemek ikram etmenin ona değer vermemeye eşdeğer olduğunu da söylemişti ki bu daha önemli bir sosyolojik vakıa idi benim için. İşte bu yüzden Kars’ta iken yemek hususunda biraz sıkılmıştım bir süre. Et konulmayan yemek bulmak zor değil imkânsız gibi bir şeydir o coğrafyada. Hatta bir gün Kars’ın iyi lokantalarından birinde dayanamamış zeytinyağlı yemeğiniz var mı diye sormuştum. Garson önce şaşırmış sonra gülerek “Bizim burada etsiz yemek olmaz ağabey, kimse yemez ki” demişti gülerek. İçinden belki de “Nereden çattı bu adam” da demiş olabilir orasını yalnızca tahmin edebiliyorum.  
Kars’ta akşam yemeklerini yediğim DSİ Misafirhanesi vardı ki Kars’ın her açıdan en iyi kurum misafirhanesidir. Orada görevli bir Azeri Türk’ü aşçı kardeş var. Yöreye özgü değişik otlar içeren hafif ekşili bir çorba yapıyor ki yolunuz düşerse uğramanızı ve o çorbanın tadına bakmanızı öneririm. Ona Konya’lı biri önerdi derseniz o beni hatırlayacaktır.
Kars şehri  buram buram tarih kokan bir yer. Herkes tarih kitaplarında Kars-Gümrü Antlaşması diye bir şey okumuştur. Ben her gün o antlaşmanın imzalandığı binanın önünden geçiyordum. Değişik bir his uyanıyordu içimde. Biraz gayret gösterilse, emek ve para harcansa şehir tamamen açık hava müzesine dönüştürülebilecek kapasitede. Yapılacak masraf kısa sürede kolaylıkla geri kazanılabilir. 
Fethiye Camii(Ani Katedral)
Geçen yıl bu sıralarda güzel ülkemin en yüksek yerinde kurulmuş serhat şehri Kars’taydım. Oraya gittiğime hiç pişman olmadım. Şimdi güzel Konya’dayım. Yaklaşık yedi ay kadar görev yapmama rağmen ben Kars’ı da sevdim, Kars’ta bulunan gerek oralı gerekse de oralı olmayan dostlarımı da sevdim.  Orada tanıdığım bütün dostlarım ve herkese selam ve saygılarımı gönderiyorum.
 
 Ben onlardan razıydım, Allah(c.c.) da onlardan razı olsun.
Yolları da bahtları da açık olsun,
   Allah(c.c) her daim yar ve yardımcıları olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder